8 Ocak 2015 Perşembe

Kafamda Bir Tuhaflık - Orhan Pamuk

Acabalar içinde aldım bu kitabı ama çok şükür korktuğum gibi çıkmadı.
Ben Orhan Pamuk okumaya yıllar önce ilk Benim Adım Kırmızı kitabı ile başlamıştım.Arkadaşım hediye etmişti hatta.O kitap beni bir yormuş, bir sıkmıştı anlatamam.Belki hazır olmadığım bir zamanda okudum bilmiyorum ama yarım da bırakamadım kitap bitti ben bittim resmen.Sonra yine bir cesaret Masumiyet Müzesi'ni aldım.O kitap da çoğu kişiyi yormuş öyle duydum ,ay baydın Kemal diyenden geçilmiyordu ortalık ama ben sevdim hem kitabı hem Kemal ile Füsun'un aşkını.Altı yıl geçmiş üstünden şimdi son okuduğum roman üzerinden karar verip aldım Kafamda Bir Tuhaflık kitabını.Bu defa hızlıca  bitiverdi.Ama gel gör ki  yazmamışım buraya.
Halbuki sıcağı sıcağına yazmak ,okurken hissettiğin duyguları aktarmak en iyisi ama unutuyor insan.Dışarıda yağan karı bakıp, ahh ahh evde olmak, kitap okumak vardı derken aklıma geldi.
Dur hemen yazayım dedim bu defa da konuya giremedim iyi mi.Neler anlatıyorum neler...

Bu kitabın yanına en çok boza yakışırdı ama ,
o sırada sokaktan geçen bir Bozacı Mevlut yoktu...


Kafamda Bir Tuhaflık bozacı - başta yoğurtçu - Mevlut'un hikayesi .Mevlut üzerinden ülkemizin yakın tarihini anlatan belgesel tadında ama eski Türk filmleri kadar sıcak bir hikaye .İstanbul'a göçün ve o göçün kaçınılmaz sonuçları olan çarpık yapılaşmanın anlatıldığı, İstanbul'a tutunmaya çalışanların hayatlarına ,onlardan birinin hayatı üzerinden bakmak gibi bu kitabı okumak.Dediğim gibi çoğu yerde eski Türk filmlerine gitti aklım.Ne alaka diyeceksiniz ama en çok Türkan Şoray'ın Sultan filmi geldi gözümün önüne.Gecekondu mahallesi,briketten tek göz odalı evler,çamurlu sokaklar,üç kağıtçı muhtar ,muhtardan alınan bir parça kağıt ile çevrilen arsalar 
ve daha niceleri.

İşte böyle bir mahallede bir evi daha doğrusu tek göz gecekondusu var yoğurtçu Mevlut ve babasının .Mevlut yoğurt satan babasının yanında çıraklık yaparak başlıyor  hayatı ,insanları ve İstanbulu'u tanımaya.Hayat sokaklarda akarken okula gitmek zor geliyor ve bırakıyor okulu.Gençliği ülkemizde siyasi olayların yoğun olduğu döneme denk gelse de sahip olduğu kişilik el vermiyor daha fazlasını yapmaya ve uzak duruyor bu olaylara.Herkesi seven yüreği bir gün uzaktan gördüğü bir kıza tutuluyor.O kıza üç yıl boyunca mektup yazıyor.Sonra kızı kaçırıyor ve bir tuhaflık hissediyor bu işte.Çok mutlu da olsa yıllarca kafasında bu tuhaflık ile geziyor sokakları.Zaten en çok sokakları seviyor Mevlut.Kimsesiz sessiz sokaklarda dinliyor en çok içindeki sesi.Aşkta niyet mi önemli kısmet mi sorusuna cevap arıyor  sürekli.

Zaman akıyor, yıllar geçiyor, İstanbul değişiyor ama bir tek Mevlut değişmiyor sanki.
Yazarın dediği gibi okuyunca ,tanıyınca çok seviyor insan Mevlut'u.Hatta sonunun değişmeyeceğini bilsen de hep kitabın bir yerlerinde hah  bu defa daha iyi olacak her şey diyor insan.Bu işi kotaracak  ve daha iyi yaşayacak Mevlut diyorsun.
Yoksulluğuna üzülüyor,mutluluğuna ,yitirmediği umuduna seviniyorsun.
Etrafındakilerin kurnazlığına şaşıramıyorsun malesef.

Tavsiye eder miyim evet ederim.
Hem Mevlut'u hem hikayesini seveceğinize eminim.
Keyifli okumalar...




2 yorum:

  1. Orhan Pamuk'u okumadan eleştirmek ne kadar doğru değilse sadece ödüllü(!) yazar diye iyi bulmak ya da iyi buluyormuş gibi yapmak da o kadar değildir. Hayatımda çok az yarıda kitap bırakmışımdır; bunlardan bir tanesi de Sessiz Evdir. Sonra daha da okumadım kendisini.
    Yazım dilini maalesef akıcı bulmuyorum ve beni boğuyor. Bu kadar katı olmak istemezdim ama kitap okumak bana keyfi vermeli, eğer eziyet haline geliyorsa hiç kimse kursa bakmasın okumam o yazarı. Sen tavsiye etmişsin bu kitabı ama hiç içimden okumak gelmiyor desem çok mu ayıp ederim Baharcan :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım seni çok iyi anlıyorum.Yazının başında dediğim gibi arkadaşım hediye etmişti Benim Adım Kırmızı'yı(Artık ne düşünmüşse benim için:) Okudum mu boğuldum mu belli değildi.Bir daha asla derken Masumiyet Müzesi ile alıştık sanki.Ben şans vermeyi seviyorum sanırım.Evet kitap bilgi kadar keyif de vermeli zorla okunan sayfalardan hatırlanan tek satır bile yoksa okumanın bir anlamı yok zaten.O yüzden boş ver canın ne istiyorsa onu oku keyifli geçir saatlerini.Çok öperim ve şimdiden mutlu hafta sonları dilerim sana.

      Sil