31 Mart 2015 Salı

About Time...

Pazartesi sendromundan kurtulmak için film izlemek bir alışkanlık haline geldi bende.
Kafa dağıtmaya bire bir.Yayılıyorum koltuğa,basıyorum kumandaya hikaye nereye götürürse ışınlanıyorum oraya. O gün ki strese iyi geldiği gibi ertesi güne de daha sakin kalkmamı ve hatta bazen daha hayat dolu kalkmamı  sağlıyor izlediğim hikayeler.Tabi bu konuda film seçiminin de etkisi var.O yüzden pazartesi akşamları sıcak hikayeler tercih ediyorum.
İçime bir mutluluk ,yüzüme bir gülümseme yayılarak yatıyorum çok iyi oluyor.

Bu pazartesinin filmi ABOUT TİME...
2013 yapımı romantik-komedi-dram  tarzı bir film.
Türkçeye Zamanda Aşk olarak çevrilmiş.


Ve yine zamanda yolculuk ile yoğrulmuş bu aşk hikayesinde de Rachel Mcadams çıkıyor karşımıza.Daha önce Zaman Yolcusu'nun Karısı filminde olduğu gibi.
Sempatik görüntüsü ile bu filme de farklı bir hava katmış ben çok beğendim.

Konusuna gelirsek şöyle...
Tim Lake (Domhnall Gleeson) Cornwall'de (İngiltere) deniz kenarında ailesi ile yaşayan bir gençtir ve 21 yaşına geldiğinde babasından ailedeki tüm erkeklerin kendi hayat sürelerinde geriye gidebildiklerini yani bir çeşit zaman yolculuğu yapabildiklerini öğrenir.Babasının tek isteği vardır bu yeteneği para ve şöhret için kullanmayacaktır.Bu yaşına kadar aşkı tatmamış Tim de bu yeteneğini hayatının aşkını bulmak için kullanmaya karar verir.Ve hayatının aşkı Mary'yi( Rachel Mcadams) bulur.Onu kaybetmemek ve her şeyi mükemmel hale getirmek için sık sık zamanda yolculuk yapar.Fakat zamanla işler içinden çıkılmaz hale gelir.
Bu andan sonrası için susuyorum ,sürpriz olsun...

About Time içindeki aşk ile ilk etapta romantik- komedi gibi hissettirse de sadece bu yönü ile değerlendirilecek bir film değil aslında.Zamanda yapılan yolculuk filme fantastik bir boyut kazandırırken,yaşadığımız hayatın anlamı üzerinde düşündürmesi ,mesajlar vermesi ve bunu yaparken dramayı dozunda kullanması ile gönlümü çeldi.Bir çok türü güzel bir şekilde harmanlamış sıcak bir film.

Tam da yazının başında bahsettiğim gibi içinizi ısıtacak ,yüzünüze koca bir gülümseme oturtacak ve her anın kıymetini tekrar hatırlatacak harika bir film About Time.
Ve hatta sendromlu geçen pazartesiler için bile tekrar düşünüp aslında ne kadar güzel olduklarını gösteren bir mesaj diyebilirim.
İzlemediyseniz listeye ekleyin mutlaka.
İyi seyirler...




27 Mart 2015 Cuma

Yine Yağmurlu...

Pazar gecesinden hayalini kurmaya başladığımız hafta sonu yağmurlu olunca bir yüzüm düşüyor ki sormayın.Bu hafta sonu yine yağmurlu.Hatta şuanda gök gürlüyor,şimşek çakıyor .
Hayır yağmura bir sözüm yok da hafta içi gülümseyen güneş hafta sonu niye bize küsüyor ki.Azcık içimizi ısıtsa ,bahar çoskusu ile bizi sarhoş etse,enerji verse,biz de kendimizi çayıra çimene atsak ,biraz topraklansak ,hafta içinde bozulan sinirlerimizi tamir etsek güzel olmaz mı...
Mesala şöyle kareler yakalasak,mutluluğu çerçeveye alsak süper olurdu bence.
Neyse başka pazara kaldı...
  

 
 

pinterest

25 Mart 2015 Çarşamba

Loft Life...

Son zamanların gözde yaşam alanları loftlar ihtiyaçtan doğmuş ama kısa zamanda popüler olmuş bir stil.Daha çok endüstriyel binaların depo veya atölye olarak kullanılan en üst katları olan  loftlar, geniş alan minumum duvar mantığı ile bazen beni de cezbetmiyor değil.Bu stil yeni yapılara da yansıyıp süper lüx loft daireler yapılsa da benim favorim bu görsellerdeki gibi doğal olanlardan yana.

 


pinterest

Mutlu haftalar.
Sevgiyle kalın...

23 Mart 2015 Pazartesi

PK...

Bir kaç hafta peş peşe film yorumu yazınca alışkanlık olmuş ben de meğer,geçen hafta yazmadım bir tuhaf oldum.Geçen haftayı full Oscar filmlerine ayırdım ve onları yazmak istemedim.
Zaten çok gündemdeler şu ara hemen hemen herkes izledi.

O yüzden ben yorum önceliğini bir önceki  haftanın filmine verdim.Yine bir Amir Khan filmi.
PK 2014 yapımı bir film ve Amir Khan 'ın son filmi.


-Filmin yorumuna geçmeden şunu belirteyim hemen.Hani burada yazmıştım Queen filmini ve o filmin Amsterdam ve Paris te geçtiğini.İşte bir kaç gün sonra PK'yı izledik.
Film başladı Brugge 'de.Yüzümüze yayıldı bir gülümseme.
Hint filmi değil mübarek Benelüx turu gibi oldu son iki film bizim için:)-

Şimdi geçiyorum PK'ı anlatmaya...
Klasik bir Amir Khan filmi.Ama klasikleştikçe sıradanlaşan bir şey değil  bu adamın başarısı.Her filmi ile bizi şaşırtıyor,yine tam on ikiden vuruyor,farkındalık yaratıyor ve  güldürürken düşündürüyor.Yani seçtiği konularla bile özgünlüğünü ortaya koyuyor Amir Khan.

Mesela ,PK konusu itibariyle Hindistan gibi bir ülkede çekilmesi cesaret isteyen bir film.
Tahmin ettiğiniz gibi konu din.Hepimizin en hassas olduğu konu.Ve bu konuda kimseyi yargılamadan konuyu bu denli güzel ve bir o kadar da sıcak anlatabilmek bile başlı başına bir başarı değil mi.Bu da Amir KHan'ı farklı kılıyor işte.

PK ,dünyaya başka gezegenden gelen ve gelir gelmez de geri dönmek için gerekli olan kumandasını çaldıran bir yabancı.Bir yandan kumandayı arıyor,bir yandan dünyayı anlamaya çalışıyor ve sürekli sorular soruyor etrafına.Ve herkesten aldığı cevap sen Pekay mısın -yani sarhoş gibi diyelim - git Tanrı'dan yardım iste oluyor.İşte sorun da burada başlıyor.Hindistan gibi çok dinli bir ülkede hangi tanrıya inanacağını ve hangisinden yardım isteyeceğini şaşırıyor.Herkes Tanrı tek diyor ama herkesin Tanrısı ayrı.Ve kafası karışan PK ise çaresizlikten hepsine inanıyor,hepsinin gereğini yerine getirmeye çalışıyor.Ama sorun şu ki birinin kutsal saydığını diğeri haram sayıyor,birinin tapındığını diğeri kurban ediyor.

İşte o zaman şöyle diyor  PK...
Her zaman Tek Tanrı vardır diyorsunuz.
Bense hayır diyorum İki Tanrı vardır.
Birisi ''Bizi Yaratan Tanrı'',diğeri ise ''Sizin Yarattığınız Tanrı''


Hangi Tanrı'ya inanacağız?
Biri bizi yaratan,biri de sizlerin yarattığı.
Ama sizin yarattığınız tıpkı sizin gibi.
Küçük ,yalancı,hastalıklı,boş vaatler veren,
zenginlere öncelik tanıyan,fakirleri sırada bekleten.
Bizi yaratan Tanrı'ya inanın,ona güvenin.
Kendi yarattığınız Tanrıları ise yok edin.



Mükemmel bir film PK.
Gerek konusu,gerek onu işleyişindeki naiflik,ön yargıdan uzaklık ama sahicilik,gerek uyandırdığı farkındalıkla herkesin izlemesi gereken bir film bence.Bazı konuları -ki bu filmdeki çok hassas bir konu - kırıp dökmeden de eleştirmenin mümkün olduğunu gösteren bir başyapıt...

Şimdiden herkese iyi seyirler...
Ve tabi mutlu haftalar...




20 Mart 2015 Cuma

İçimiz Açılsın...

Şöyle bol çiçekli aydınlık görseller seçtim ki gelmeyen bahar ve soğuklar yüzünden sıkılan ruh halimiz düzelsin,içimiz açılsın,aydınlansın.
Bana çok iyi geldi bu fotoğraflara bakmak,havanın grisini unutturdu.
Umarım size de şöyle derinden bir ohh! çektirir, ne iyi geldi dedirtir.









***

Gönlünüzden geçenden daha da güzel geçsin hafta sonunuz...
Mutlu hafta sonları...

11 Mart 2015 Çarşamba

Kış Bahçesi - Kristin HANNAH

Kışın tam ortasında okudum,hemen yazayım dedim olmadı ,kış bitmeden yazayım dedim görüldüğü gibi bahar gelmiş ben ancak yazabiliyorum.
Filmlere daldım kitap yorumlarını unuttum iyice.

Halbuki o kadar çok kitap birikti ki yazılacak ve isteğim sıcağı sıcağına yazmak ama diğer kitaba dalınca ihmal ediliyor hep.Neyse akşam kitapları düzenlerken dedim Kış Bahçesi'nden başlayım barı usul usul yazarım.


Kış Bahçesi,bir masalla başlayan, geçmişe uzanan,
insanın içini acıtan,masalla gerçeğin birleştiği büyülü bir hikaye.

Beni Kristin Hannah ile tanıştıran ,yazarın diğer kitaplarına merak uyandıran,
hikayesi,anlatımı  ve dili güzel bir kitap.Maalesef  içinde anlatılanlar pek güzel değil.
Yüreğe dokunan,çaresizliğe ağlatan,soğuktan donduran gerçekler var içinde.

Adı Vera ve o zavallı bir kız,bir hiç... diye başlıyor masal.
Okudukça zavallıdan çok gerçek aşkı tatmış,sevdiğinden vazgeçmemiş,çocukları için yıkılmamış güçlü bir kadın çıkıyor karşımıza.Güçlü ama çok acı çekmiş,yüreği yanmış,
yüreği soğumuş,sevmekten ve tekrardan kaybetmekten korkmuş bir kadın...

 Ve bu masal ölüm döşeğindeki bir babanın isteği üzerine son kez anlatılacaktır ,üstelik bu kez sonuna kadar.Çünkü masalı anlatan kadın ile kızlarının arasında aşılmaz bir duvar vardır.Masal anlatılıp duvar yıkılmalı, gerçek sevgi ortaya çıkmalıdır.Kızlarına olan soğukluğunun altında nasıl yürek yakan gerçekler olduğunu kızları görmelidir.

Öğrendikleri gerçekler öyle acıdır ki,dinlerken -okurken diyemiyorum ,sanki Anya anlatıyor masal gibi ben de kızlarla beraber dinliyorum- içim acıdı,içim üşüdü sonra tekrar içim yandı.En çok da Leo'ya.Aslında herkese,her şeye.Savaşın yok ettiği tüm hayatlara,onların yarım kalmış hikayelerine,çaresizliğe,çaresizliğin insana neler yaptırabileceğine,ne hale getirebileceğine.
Ve tüm bunları yüreğinde yıllarca taşımış olan Anya'ya...

Yüreklere dokunan,savaşın soğuk yüzünü ve gerçeklerini anlatan,bir annenin bir yüreğe kaç acı,kaç sevgi sığdırabileceğini gösteren bir hikaye Kış Bahçesi.
Ben çok ağladım ama çok sevdim.
Okumadıysanız kesinlikle tavsiye ederim.

Keyifli okumalar...



9 Mart 2015 Pazartesi

Queen...

Yeni haftaya ,yine bir film ile başlamak istedim.
Eğlenceli bir film seçtim ki pazartesi sendromundan kurtulmak için bir yararım dokunsun.
O sendromlu pazartesi ,neşeli  pazartesiye dönüşsün,yüzünüz gülsün, haftanız mis gibi geçsin.
Ayy ne iyi olur ,hava da soğuk zaten ,girerim battaniye altına keyif yaparım diyorsanız,
çayınız demlenmiş,mısırınız da patlamışsa başlıyorum anlatmaya...

2014 yapımı eğlenceli bir Hint filmi var sırada.
Filmin adı : Queen...


Queen,nişanlısı tarafından düğünden bir gün önce terk edilen Ranie'nin hikayesi.
Daha doğrusu Ranie'nin kendini buluşunun eğlenceli hikayesi.

Bu filmi bize bir cümle ile anlat deseniz ,büyümek ve kendini keşfetmek derdim sanırım.
Ve tüm hikayelerde olduğu gibi yine çıkılan bir yolculukla başlıyor Ranie'nin kendini keşfetmesi.
Oturup karalar bağlamaktansa planladıkları balayına tek başına çıkıyor.Ne iyi ediyor değil mi.



Onunla beraber biz de Paris'e  gidiyor ağlamayı bırakıp gülüyor ,dans ediyor,Eyfel Kulesi'ni seyrederken yalnızlığına ortak oluyoruz.
Yetiyor mu tabi ki hayır.Atlıyoruz oradan trene ver elini Amsterdam.
Nasıl çoştum yine fark ettiniz mi.Çünkü Amsterdam'a geldik.
Nasıl çoşmayım ki gidip görememişim zaten,fırsat bu fırsat Ranie ile gezdim ben de o güzel sokakları,kafeleri,kanalı hatta Volendam'ı...



Filmin bu kısım daha da güzeldi bence.Tüm tabuları yıkmak,kendine güvenmek,insanlara inanmak,sadece ve sadece insan oldukları için sevmek ve karşılığında sevilmek vardı çünkü.
Ve tüm bunlar sonunda büyüyen,değişen,kendini keşfeden ,güçlenen bir Ranie.

Filmde bu eğlencenin dışında bir de Ranie'yi bu hale getiren gerçekler var.
Ve her toplumda kadına biçilen roller,bastırılmış duygular,gerçekleşmemiş hayaller...

Ben filmi de ,Ranie'yi de ,arkadaşlarını da çok sevdim.
Hele sonundaki Ranie'ye bayıldım.
Sizin de seveceğinize ve gülümseyeceğinize eminim.


Keyifli seyirler.
Mutlu haftalar...







6 Mart 2015 Cuma

Happy Weekend...





Keyfini çıkaracağınız,her anından zevk alacağınız ,
harika  bir hafta sonu diliyorum.

...Sevgiyle kalın...

4 Mart 2015 Çarşamba

Beyaz Bir Ev...

İlk gözüme çarpan beyazlığı ,ferahlığı olsa da daha bir sürü detay var aslında bu evi sevdiren bana.Mesela o çalışma masasının yeri,yemek masasının olduğu köşedeki raflar,mutfak lavabosunun yeri ve manzarası,şöminenin etrafındaki boşluk,o boşluğu dolduran odun sepeti ve tabi ki bahçedeki masa...
İçi,dışı  huzur dolu bir  ev burası.Ve ben bu huzurdan, ferahlıktan payınıza düşeni almak için kenara çekiliyor,sizi görsellerle baş başa bırakıyorum.
Bir gezin dolaşın evi,fiyatta anlaşırız.Sonuçta emlakçı değil, hayalciyim ben...
 



  






  
  
  





  weranda

Sevgiyle kalın,hayal kurmayı unutmayın...